Linux candır


2004, 2005 falandı, bir bilgisayar dergisi Pardus’un live cdsini vermişti promosyon olarak. O zamanlar 56k modemle bağlanıyorduk, biraz geç geldi buralara hızlı internet. Neyse, Pardus’un kendine özgü sarısının rengindeydi CD de, kurmuş ve Frozen Bubble ile o zamanlar tanışmıştık. Dolayısıyla Linux ile de. Modem sürücüsü ile birtakım sıkıntılar yaşadığı için internete bağlanamamıştık ama öyle arada açıp kurcalıyorduk.

 

Sonra zamanlar geçti geçti ve geçti, emektar Lenovo laptopum açılmamaya başladı, evet dedim, çağre Linux. 2015 kışıydı. Piyasadan ayrı kalmanın getirdiği yabancılaşmayı biraz araştırma yaparak aştım ve öyle böyle Ubuntu yükledim. Ubuntu nispeten fazla sistem kaynağı tükettiği için performans konusunda sıkıntılar yaşadım ve tekrar araştırdım. Bu sefer karşıma Lubuntu çıktı. Light Ubuntu da diyebiliriz. Böyle bişey olamaz. Açılmakta zorlanan, nazlanan o bilgisayar işlemleri pürüzsüz, dört nala yapıyor, spotifydan müzik dinlerken Firefox açık olduğu halde oyun oynayabiliyordu. Oh mon dieue! İşte dedim, aradığım sensin genç penguen, gel buraya!

Gel zaman git zaman Lenovocuğumun ekran florasanı yandı, yapılır mıydı bu be… Yapmıştı ama işte… Mecburen yeni bir bilgisayar alacaktım. Uzun ve meşakatli seçme zamanlarının ardından Windows 10 yüklü bir Asus ultrabook aldım. Güzel alet, düşünenlere tavsiye ederim. Linux’ten tekrar Windows’a dönmek garip oldu. Zaman zaman elim konsol kısayoluna gidiyor, antivirüsün süresinin dolduğunu belirten uyarılar alıyorum, yabancı usb ya da hafıza kartı takarken gerim gerim geriliyorum falan. Olacak iş mi bu? Bu çağda virüsten etkilenen sistem mi olurmuş?

Evet bu son cümle işin şımarklığıydı. yıh yıh yıh.

Geçen hafta müthiş bir beceri sonucu harddiskimi boot’tan sildim. Dedim ki işte bu bir işaret. Ne yaptım? Ubuntu yükledim. 1 hafta oldu ve gerçekten huzurluyum. Ferah, temiz, hafif, hızlı, güvenli. Biraz nazlı biraz farklı ama olsun. Virüs derdi yok, rahatsız edici uyarı pencereleri yok, saçma Windows hataları yok. huzur var. Geçenlerde Windows 10’un driver yüklemek için oyaladığı network printerini driver mriver şeyetmeden hemencecik tanıdı gördü.

Tabii ki bazı noktalarda kullanıcı müdahalesi isteyen bir sistem Linux. Ancak bir defaya mahsus olarak Google’dan kolayca bulabileceğiniz birkaç kodu yazmak size hiçbişey kaybettirmez. Hele ki bilgisayarda sadece internet tarayıcıyı kullanıyorsanız hiç düşünmeyin, koşun gelin.

Açık kaynak kodlu olması sayesinde sistemde oluşabilecek önemli hatalara hemen müdahale edilebiliyor. Windows’ta bir hataya uygun yama yazılması, yayınlanması, yüklenmesi, güncellenmesi günler alırken Linux camiası sorunu genellikle saatler içinde çözüyor.

Linux’ten korkmanın temel sebebi de her şeyin kodlarla yapıldığını sanmak. Hayır öyle değil. Ancak kodlarla yazınca çok daha pratik geliyor. Zaten bir süre sonra da alışıyorsunuz.

Mesela Firefox yükleyeceksiniz; İsterseniz Software’a girer, oradan uygun kategoriden Firefox’u bulur, yükle deyip yönetici şifrenizi girip yüklersiniz.

veya ctrl + alt + t tuş kombinasyonuyla Terminal denilen komut penceresini açarsınız, buraya

sudo apt-get install firefox

yazıp yönetici şifrenizi girersiniz.

Genellikle ikinci yöntem kullanılıyor haliyle 🙂

Bu pratikliğe alışınca Windows’ta download linki arayıp yüklemek çok hantal bir işlem haline geliyor.

 

Eğer aklınızın bir kısmında Linux nedir nasıldır merak ediyorsanız eski laptopunuza (2007’den sonraki bir model tercihen)  veya bilgisayarınıza Lubuntu yükleyin. Neler olduğuna inanamayacaksınız.

 

Open sourcelar.

Yorum bırakın